O An Kontrolümü Kaybettim
- GeceStory
- 5 Eyl
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 6 Eyl

Her şey sıradan bir akşam gibi başlamıştı. Gün boyunca yorulmuş, eve döndüğümde tek isteğim biraz sakinlikti. Ama telefonum titrediğinde, içimde garip bir his uyandı. Onun mesajıydı. Kısa, net, ama insanın kalbini hızlandıracak kadar güçlü:
“Bu akşam görüşelim mi?”
Bir an duraksadım. Kalbim ritmini bozdu, zihnimde binlerce soru uçuştu. Gitmemem için sebeplerim vardı ama içimde çok daha güçlü bir dürtü fısıldıyordu: Git.
Kapıyı açtığımda loş bir ışık karşıladı beni. Sessizlik hakimdi ama odanın havası sanki görünmez bir enerjiyle doluydu. O karşımda duruyordu; bakışları, hareketleri, sessizliği bile beni içine çekiyordu.
Bir süre konuştuk. Normal şeylerden… ama kelimelerimizin altında başka bir şey vardı. Cümleler uzadıkça, bakışlarımız daha sık kesişmeye başladı. Her duraklamada, aramızdaki sessizlik daha gürültülü geliyordu.
Sonra bir an oldu. Belki de küçücük bir hareketti; elinin bardağa uzanışı, gülüşündeki kıvrım, ya da bana doğru hafifçe yaklaşması… O an, içimde tuttuğum tüm duvarlar yıkıldı.
Yaklaştım. Kalbim deli gibi atıyordu. Sanki zaman durmuştu. Onun gözlerinde gördüğüm şey, benim hissettiğimle aynıydı: merak, arzu, kontrol edilemez bir çekim.
İlk dokunuş… elektrik gibi bir şeydi. Birkaç saniye içinde düşüncelerim yok oldu. Artık aklım değil, bedenim konuşuyordu.
Her şey hızla ilerledi. Gülüşlerimiz fısıltılara, fısıltılar nefeslere, nefesler kesintisiz bir akışa dönüştü. O an, kontrolün kimde olduğu belirsizdi ama bir şey kesindi: Artık geri dönüş yoktu.
Bir yanım “dur” diyordu ama çok daha güçlü bir yanım fısıldıyordu: “Bırak kendini.”
Ve işte tam o an… kontrolümü kaybettim. Dokunuşlarımız artık fısıltılardan daha fazlasını söylüyordu. O, gözlerimin içine baktığında zaman tamamen durmuş gibiydi. Dudakları kıpırdadı ama hiçbir kelime çıkmadı; çünkü sözcüklerin anlatamayacağı bir şey vardı aramızda.
Her adımda mesafe kapanıyordu. Kalbim göğsümden çıkacak gibiydi. O an sadece hisler vardı. Her nefes, her bakış, her kıpırdanış aramızdaki ateşi büyütüyordu.
İlk öpücük… fırtınanın başlangıcı gibiydi. Önce tereddütlü, sonra giderek daha derin, daha kararlı. Sanki yıllardır saklanan bir sır nihayet açığa çıkmıştı. Ellerimiz birbirini buldu, sımsıkı kenetlendik.
O andan sonra artık kontrolün kimde olduğu belirsizdi. Bazen ben onu yönlendiriyor, bazen o beni sürüklüyordu. Gülüşlerimiz, nefeslerimiz, hızlı kalp atışlarımız tek bir ritme dönüşmüştü.
Bir ara kendimizi aynanın önünde bulduk. Yansımamızda gördüğüm şey bambaşkaydı: İki insan değil, tek bir bütün gibiydik. O an içimden geçen tek şey şuydu: Bu anı asla unutmayacağım.
Zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. Birbirimize tutundukça, hem yoruluyor hem de daha fazla güç buluyorduk. Sanki tüm hayatımız boyunca aradığımız eksik parçayı sonunda bulmuştuk.
Ve nihayet, doruğa ulaştığımızda, ikimiz de aynı anda sustuk. Sadece derin bir nefes… ve ardından gelen sessizlik. Ama bu sessizlik yorgun değildi; doluydu, tamamlanmıştı, tatmin olmuştu.
Başını omzuma yasladığında gözlerimi kapattım. İçimdeki fırtına dinerken yerini tarifsiz bir huzur aldı. O an anladım: Kontrolümü kaybetmem, aslında kendimi bulmamışa dönüşmüştü.
Son bir cümle fısıldadı kulağıma:“Bazen kaybetmek, en büyük kazançtır.”
Ve o an, gecemizin finali sonsuza kadar aklıma kazındı.



Yorumlar